Yarından Sonra Ne Olacak?
Rahile ÇOLAK
The Day After Tomorrow [Yarından Sonra] (2004), Roland Emmerich’in yönetmenliğinde çekilen bilim kurgu, macera ve aksiyon türünde bir Amerikan filmidir. Emmerich, bu filminde insanlığın başına gelebilecek büyük bir tehdidi, sürekli gündemde olan ve herkesin az çok medyadan duyduğu “küresel iklim değişikliği” kavramının yol açtığı felaketlerle gözler önüne seriyor. Film, buzulların erimesi sonucu sıcak su akıntılarının değişikliğe uğramasını ve havanın son derece soğumasıyla ortaya çıkan felaketleri konu alıyor. Aralıksız devam eden yoğun kar yağışları, gökten düşen buz kütleleri, şehirleri harap eden seller ve inanılmaz derecede düşen hava sıcaklıkları… Filmde tekrar Buzul Çağı’na dönüş olacağı ve kuzeyde yaşamı sürdürmenin imkânsız hale geleceği öngörülüyor. Bu felaketlerin çok kısa süre içinde ve aniden gerçekleşmesi filmin izleyicilerini bazı sahnelerde gerçeklikten koparsa da filmin asıl vermek istediği etki ve mesaj kaybolmuyor. Doğanın insanlık üzerinde oluşturabileceği tehditler, nefes kesici efektlerle sunuluyor ve bu da izleyiciyi en baştan filmin içine çekmeyi başarıyor.
Yarından Sonra, işlediği konu bakımından, sinemaseverlerin sadece vakit geçirmek için gittikleri bir film olarak düşünülemez. Aksine film, izleyicilerini, çevreci bakış açısıyla insanlık ve doğa ilişkisi üzerine fikir yürütmeye sevk ediyor. Elbette filmi izletmeye yönelik klasik aile ve arkadaşlık ilişkilerini filmde bulmak mümkün, fakat bu klasik film sahnelerinin daha fazla izleyiciye ulaşmak için kullanılan birer taktik olduğu da düşünülebilir. Farklı sosyal konumlardaki kişileri bir kurguda birleştirerek, küresel ısınmanın sosyal hayatımızı ne denli etkilediğini, bu farklı konumlardaki insanların yaşamına ve doğaya karşı bakış açılarına değinerek izleyiciye yansıtıyor.
Film, insan yaşamı için en uygun barınak olan dünyamızın kusursuz bir ahenk ve denge içerisinde olduğunu izleyicilerine hatırlatıyor. Doğa, insanın sosyal hayatını mükemmel biçimde devam ettirmesine olanak sağlarken, diğer yandan doğadaki en küçük bozulma veya değişiklik insan yaşamını alt üst edebilir. Bu durum bize doğa ile insanın birbirinden bağımsız olmadığını gösteriyor. Filmde bilgi yarışmasına katılan öğrenciler, bilgilerini kanıtlamak için çaba gösterirlerken, birdenbire kendilerini bambaşka bir ortamda hayatta kalma çabası içinde bulur. Bilgi edinmek için okunulan kitaplar, hayatta kalma mücadelesi veren bir grup insanın yakarak ısınmaya çalıştıkları kâğıt parçalarından farksız hale gelir. Şu an birçok insanın takdirle karşıladığı sosyal konumlar, doğa dengesini yitirdiğinde hiçbir şey ifade etmeyecektir. Dünyamız bir gün bu denli tahrip olursa, yıllar boyunca kazanmak için didinip çaba gösterdiğimiz sosyal konumlarımız bir anda alt üst olabilir. İklim değişiklikleri hem toplumsal konumları hem de siyasal konumları alabora etmeye yetiyor. Ne kadar kıymetli bir gezegende yaşadığımızı, doğanın dengesinin sağlıklı yaşamlar için hayati önem taşıdığını düşünüyor muyuz? Her sabah uyanıyor, okula gidiyor, işe gidiyor, arkadaşlarımızla buluşuyor ve kendimizi sosyal hayatta ispat etmek için farklı etkinliklere katılıyoruz. Peki, bu olanakları bize sağlayan kusursuz dünyamıza nasıl katkıda bulunuyoruz? Sadece tüketiyor ve bu paha biçilemez değerlere sahip olduğumuz için şükretmiyorsak, doğanın bize sağladığı mükemmel kaynakları ve olanakları korumak için duyarsız kalıyorsak, bu acı veren felaketlerden kendimizi de sorumlu tutmamız gerekmez mi? Kullandığımız ürünlerin çevreye ne denli zararlı olabileceğini düşünüyor muyuz? Yoksa doğaya verdiğimiz tahribatların bir gün bize pahalıya mal olacağını hiç hesaba katmadık mı? İşte filmin en etkileyici yanlarından biri, yaptığımız bilinçsizce tüketim yüzünden her gün biraz daha mahvettiğimiz doğal dengenin getireceği felaketlere yer vermesi. Filmin işlediği temalar bizden çok da uzak değil. Çevrecilerin insanları ve politikacıları bilinçlendirme çabaları ve çevrecileri çok da dikkate almayan politikacılar…
Küresel iklim değişikliklerinin hem aşırı sıcaklara hem de aşırı soğuklara sebep olduğunu görsel efektleriyle sunan filmde, New York sular altında kalır ve Los Angeles hortumlar tarafından yerle bir edilir. Filmin ortaya koyduğu en belirgin ve en çarpıcı çevreci ifade ise çevreyi korumadığımız sürece, bu doğal felaketlerin kaçınılmaz olduğu.
Sonuç olarak, ekolojik dengeyi korumak için izleyiciyi daha duyarlı olmaya çağıran Yarından Sonra, çevreye karşı yeterli duyarlılığı göstermeyen siyasetçilere ve insanlara çarpıcı mesajlar veriyor. Hayatımızın, ekolojik denge söz konusu olunca pamuk ipliğine bağlı olduğuna ve bu düzene en büyük tahribatı yapanların da bizler olduğuna şahit oluyoruz. İklim değişiklikleri hem toplumsal konumları hem de siyasal konumları alabora etmeye yetiyor. Ekolojik dengedeki değişikliklerle ve bozulmalarla, doğa adeta mesaj veriyor insanlığa… Siz kirlettiniz beni ve siz ödeyeceksiniz bedelini! Bu çağrıya kulak asmamak mümkün mü? Yarından Sonra ne olacak, nerede olacağız hiç düşündük mü?
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz. <http://www.imdb.com/title/tt0319262/videogallery>